Blog Arşivi

28 Temmuz 2016 Perşembe

Güney Ege Bisiklet Turu 2. gün (Kapıkırı - Ören)



Gece gölün yakınlarında uyumak çok huzurluydu. Burası birkaç senedir gelmek istediğim bir yerdi ve şimdi bisiklet turumun pedal çevirdiğim ilk akşamında burada uyumuş olmak epey iyi hissettirdi. Gece uyumadan Selene’ye yine sevgilerimi gönderdim ve ay ışığında gölü izledim. Sabah 5.30’larda uyandıktan sonra hemen yola çıkmadım. Çadırımın hemen birkaç metre arkasındaki kümesin hayvanlarının etrafta dolaşmalarını dinledim bir süre ve sonra da güneşin doğduğu sıralarda gölü görmek istediğim için biraz ağırdan aldım. Bu sırada sevdiğim bazı kişilerle konuştum (elbette o saatte kimseyi aramadım, bu konuşmalar hep içeride oluyor).
Hemen yanımdaki Bafa Gölü epey bir süredir tehdit altında. Bölgeye özellikle Büyük Menderes nehri ile taşınan kirlilik, tarımsal atıklar, su yönetimi, sulak alanların yönetimi, eğitim eksikliği vb. konular nedeniyle göl epey kirli durumda. Buraya gelmeden önce çeşitli zamanlarda göl hakkında okuduklarımı hatırlıyorum. Bafa Gölü’nü Kurtarma ve Yaşatma Platformu kurulmuştu. Umarım yapılan çalışmalar olumlu sonuçlara ulaşır. Aşağıdaki linkten Bafa Gölü için yapılan çalıştayın sonuç bildirgesine ulaşılabilir. Ne yazık ki pek çok yeri korumak için fazladan çaba sarf etmek gerekiyor. Yapılabilecek ne varsa hepsini yapmaya değer.



Kahvaltı için bir şeyler atıştırıp yola çıktıktan sonra, önce Bafa’ya kadar aynı yolu sürdüm. Bu yolda etkileyici kayalıklar ve yolun her iki tarafında da bol bol zeytin ağacı var. Hatta yolun bir kısmında sürekli ağaçların içinden gidiyorsunuz. Özellikle karşı taraftan, yoldan gelirken gördüğünüz kayalıkların yakınında olmak müthişti. Umarım bir gün buralara yürüyüş yapmaya da gelebilirim. Bafa’ya çıktıktan sonra bu defa Milas tarafına yönelerek gölü ardımda bırakmaya başladım. Sabahın erken saatleri olduğu için pek fazla trafik görmeden gidiyordum. Ancak yola çıkana kadar epey oyalandığım için bugün varmak istediğim nokta olan Ören’e hava iyice ısınana kadar ulaşabilir miyim bilemiyordum. Olmazsa öğle saatlerinde biraz sıcağın geçmesini beklerim ve bu arada da biraz dinlenirim diye düşünürken yol çalışması olduğu için araçlara tek şeride düşen bir noktaya geldim ve az ileride de bir tünel vardı. Neyse ki uzunluğu 200 metrenin biraz daha üzerine olan bu tünelden herhangi bir sorun yaşamadan geçebildim. Tünelin girişinde kısa bir süre bekleyip her iki taraftan da araç gelmediği bir anda geçerek tehlikeli noktayı kurtarıyorum. Evet, yolları bisikletlileri hiç düşünmeden yaptıklarını zaten iyi biliyoruz ama tünellerde emniyet şeridi ya da en azından minik kaldırımlar gibi yerler olması bu kadar mı zor?
Selimiye üzerinden Milas’a doğru devam ederken hava da ısınmaya başlıyor. Milas’a kadar problem yaşamadan giderim ama sonrasındaki yaklaşık 40 km nasıl olacak bir yandan da bunu düşünmeye başlıyorum
Bu rotada Milas’a kadar olan yol görece düz ve henüz sabah saatleri olduğu için pek fazla trafik de yok. Milas’ın içine çok fazla girmeden Beçin üzerinden Ören yoluna çıkıyorum. Buralarda durup Beçin kalesini de ziyaret etmek istiyordum ama hava iyice ısınmaya başladığı için bu ziyareti sonraki bir zamana bırakmaya karar veriyorum.
Milas – Ören yolu benim sevdiğim tipte yollardan. Evet, gidiş-geliş ama uygun mevsimde ve zamanda müthiş keyifli olan bir yol. Gerçi ben sıcak bir Ağustos öğleninde bu yolda pedallara basarken her iki taraftan da –rahatsız edecek kadar olmasa da- bir miktar motorlu taşıt geçiyor. Milas’ı geride bıraktıkça rampalar ufaktan kendini hissettirmeye başlıyor. Bu sırada hava iyice ısınıyor ve ben artık kendimi biraz yorgun hissediyorum. Ören’e 40 km kaldığını gösteren tabela yolun yarılarına olduğumu fark etmemi sağlıyor. Bu arada, turumun ilk gününde kilometre saatim arıza yapmıştı ama biraz uğraşarak düzeltmiştim. Şimdi ise hepten çalışmıyor ve ben de artık saati söküp atıyorum. Tuhaf bir biçimde böylesi de iyi hissettiriyor. Neyse, 40 kilometre kaldığını gördükten sonra yol kenarında uygun bir yer bakmaya başlıyorum. Yüklü turun ne demek olduğunu yavaş yavaş anladığım, hayal ettiğim gibi güzel, hafiften zorlu ama çok tatlı da olduğunu yaşadığım anlar bunlar. Bir yandan bisikletin arkasını yokuşlarda ‘çekmek’ zorlaşıyor. Bir yandan da şu anda ihtiyacım olan her şey yanımda ve az sonra keyifli bir biçimde dinleneceğimi biliyorum. Öte yandan, kendi yükünü taşımanın verdiği tuhaf bir haz da var. Neye benzediğini bilmiyordum ama turu planlamaya başladığım sırada aşağı yukarı böyle şeyler hissedeceğimi seziyordum.



Bu sırada yol kenarında çamların altında uygun bir yer buluyorum. Burası aslında tarlaların arasına giden bir yolun girişi ancak virajlı bir yerin hemen aşağısında olup yoldan da görünmediği için burada birkaç saat geçirebileceğimi düşünüyorum. Biraz Sait Faik okuduktan sonra uykuya dalıyorum. Aslında gece rahat uyumuştum ama sanırım sıcak hava iyice kaslarımı gevşetti. Matın üzerinde, çamların altında, cırcır cırlayan yavruların eşliğinde sanırım bir saat kadar uyuyorum. Rüya bile görmüş olabilirim. Uyandıktan sonra kısa bir yürüyüş yapıyorum. Buralarda ya da böyle yerlerde yaşamak nasıl acaba sorusu belki milyonuncu defa aklıma geliyor. Telaşsız yaşamlar, en büyük hayallerimden. Umarım, yanımda sevdiklerimle, bir gün..



Güneşin belinin kırılmasına biraz daha zaman var, öğle yemeği adına bir şeyler atıştırıp çayımı içiyorum. Burada olmak güzel, şu anda bunu yapıyor olmak güzel. Bunu tek başıma yapıyor olmak güzel. Sevdiklerimin çeşitli biçimlerde yanımda olması güzel. Çevredeki her bir bitki ve her bir hayvan orada olduğu için güzel. Karşıma çıkan tüm bu güzelliklere teşekkür ederek ufaktan hazırlanmaya başlıyorum. Artık bugünkü yoluma devam etme zamanı. Hava harika, hafif yorgunum ama bu da güzel. Yolun kalan kısmını geçmeye başlıyorum. Yanımda akan zeytin ve çamlar doğru yerde olduğum hissini güçlendiriyor. O sırada sol tarafımda bir ocak görüyorum. Maden ocağı gibi bir şey sanırım, uzun süre ve o kadar geniş bir alanda faaliyet gösteriyor ki, belki yarım saat kadar sonra ancak ardımda bırakabiliyorum. Acaba çok gerekli ya da yararlı bir şey için mi burada diye düşünüyorum. Keşke gerekmeseydi ya da başka türlü çözülemez miydi diye düşünürken Ören’e doğru inişe başlıyorum. Tatlı rampaların olduğu bir gündü. Aşağıya inerken artık güneş tepelerin ardında kalmaya başlıyor, ah tam haya kurma saatleri. Sonra zaten santralin bacalarını görmeye başlıyorsunuz. Yıllardır burada, daha epey bir süre de kalacak gibi sanki. Ören’e giriş yapmama rağmen yaklaşık 5 kilometre kadar daha ilerleyip kıyıya ulaşıyorum. Türkevleri tarafından değil Kultak yönüne doğru giderek Ören’in merkezine ulaşıyorum. Havanın, sabahla beraber, en güzel saatleri belki de. Dün akşam göl kıyısındaydım, bu akşam deniz kenarında uyuyacağım. Bunu bilmek bile ah, büyüleyici. Önce çadır için bir yer bulmam gerekiyor, belki sonra denize de girerim. İleride, deniz kıyısında 2-3 tane karavanın olduğu yeşil bir alan görüyorum ve karavanlardan birinin önünde oturan kişilere buraya çadır atmak istediğimi, bir sakıncası olup olmadığını soruyorum. Biraz da soğuk bir şekilde orasının özel bir arazi olduğunu ve buna izin verilmediğini söylüyorlar. Tuhaf, belki yarım dönüm kadar bir alan ve büyük bir kısmı bomboş duruyor. Neyse, kordonun diğer tarafında liman yapımının olduğu bir yer var. Orada belediyenin tuvaletlerinin arkasına çadır atabileceğimi öğreniyorum. Gittiğimde yine boş bir alan görüyorum ve burada da bir tane karavan var. Karavandaki orta yaşlı çifte çadır atmak istediğimi söylediğimde güleryüzle ve sıcak bir biçimde bu alanı kullanabileceğimi söylüyorlar. Onları da rahatsız etmeyecek kadar mesafede bir yere yerleşiyorum. Akşam biraz Ören’de vakit geçirmek istiyorum.
Ören; ailemle beraber çocukluğumdaki Kuzey Ege tatillerimizi anımsatıyor bana. Akçay, Ayvalık, Cunda gibi yerlerin o zamanki hallerini hatırlıyorum. Şimdi burada sıklıkla orta yaş ve üzerinde insanlar yerleşmiş ve gençler de onları ziyarete gelmişler gibi. Etrafta gördüğüm kişilerin çoğu belli ki naif kişiler. Ailemle 10 seneyi aşkın bir zaman önce buraya gelmiştik, o zamandan bu yana kordon civarında değişen pek bir şey olmaması beni sevindirdi. Burada sanki ailemle tatildeymişim gibi hissediyorum. Birkaç yerde sahil kenarında oturup düşüncelere dalıyorum, kimi zaman da insanları gözlemliyorum. İyi ki tur programıma Ören’i dahil etmişim diye düşünerek çadırıma doğru ilerliyorum. Artık biraz uyku zamanı. Yarın kısa ama güzel bir rampayla, olmayı çok istediğim başka bir yere doğru yola çıkacağım.

Tur verileri
Rotanın uzunluğu 82.7 km
Toplam çıkış 731 m
Toplam iniş 772 m
Yükseklik max 339 m
Yükseklik min 0 m

  
Tur verilerini ve ayrıntılarını aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz:
http://tr.wikiloc.com/wikiloc/view.do?id=14115767

np: Lou Harrison - Seven Pastorales 

25 Temmuz 2016 Pazartesi

Güney Ege Bisiklet Turu 1. gün (Kuşadası - Kapıkırı)


Aslında bu turu yazmak için bu bloğu oluşturmaya karar vermiştim. Turu yapmamdan yaklaşık bir sene kadar sonra yazabiliyorum.
Öncelikle zamanlama için bir şeyler karalamak gerekiyor sanki. Turun tarihini Ağustos'un son haftası gibi ve İzmir'den başlayacak şekilde düşünüyordum ancak Velesbid ile yapacağımız Kuşadası turundan dönüp bir sonraki hafta tekrar hazırlık yapıp yine aynı bölgeye çıkmaktansa bizim turun sonrasında kendi turuma başlamaya karar verdim. Aslında bu turun da zamanlaması çok iyi değildi ama bir şekilde o hafta sonuna karar vermiştik ve Ağustos 14'te Eskişehir'den yola çıktık. Cumartesi gününü Pamucak - Güzelçamlı arasında turumuzu yaptıktan sonra Pazar günü dinlenerek geçti ve sonrasında grubu Eskişehir'e uğurladıktan sonra Kuşadası'nda yaşayan dostum Suha'nın yanına doğru yola çıktım. Akşamı Suha ve eşi Meltem'in yanında geçirip yola çıkacaktım. Tur öncesinde eski bir arkadaşla zaman geçirmek çok güzel moral oldu benim için. Akşam yine beraber bol bol güzel müzik dinleyip sohbet ettikten sonra yol için motivasyonumu iyice tamamlamıştım.

Sabah 05.30 gibi yola çıktım. Henüz Kuşadası uyuyordu, sokaklarda birkaç belediye görevlisi çöpleri topluyordu sadece. Söke yoluna çıktıktan sonra henüz hava karanlıkken ve yanımdan neredeyse hiç araç geçmezken, henüz turun ilk kilometrelerinde 'ne güzel bir şey yapmaya başladım ben böyle' diye düşünüyordum. Söke görünmeye başladığında güneş kendini henüz göstermemişti ama ufuk çizgisinden çok güzel sarı ışıklar her yeri aydınlatmaya başlamıştı. Suha'nın yola çıkarken verdiği atıştırmalıkları ve bir akşam önceden sabah kahvaltı için yemeyi düşündüğüm krem peynir ve ekmeği yol kenarında uygun bir yerde yiyerek yoluma devam ediyorum. Söke'yi geçtikten sonra İzmir - Muğla yoluna çıkarak güneye, Muğla tarafına sürüyorum. Burada yönüm Didim - Bodrum tarafını gösteren tabela oluyor. Söke'yi geçtikten uzunca bir süre ovada ilerliyorum. Henüz pek trafik yok ve 'yol akıyor'. Her şey yolunda, heyecan ise üst düzeyde. İçimde çalıp duran şarkılar kimi zaman dilimde de benimle yollara düşüyor.



Sırasıyla Didim ve Akbük ayrımlarına girmeden yoluma devam ediyorum. Daha önce defalarca gittiğim Didim'i turuma dahil etmek istemedim, başka bir turda oraya uğramayı planlıyorum. Akbük ise bu kadar çok yazlığın içinden geçmek keyifli gelmeyeceği için yolumun dışında tuttuğum bir yer oldu. İnsanlardan biraz uzak olmak için de çıktığım bu turda daha küçük yerlerde olmayı tercih ettim.
Bu sırada Bafa Gölü solumda bana merhaba diyor. 




Bu yolu hep bisikletle geçmek istiyordum. Biraz sonra gölün kenarından içerilere doğru gireceğim ve bugün kamp yapmayı planladığım Kapıkırı'ya (Heraklia) kadar ilerleyeceğim. Bafa Gölü'nün karadan ulaşılabilecek en güzel yerlerinden biri olduğunu hissettiğim Kapıkırı'ya ilk defa gideceğim. Daha önce defalarca bu yoldan geçmiştim ve Bafa'ya da pek çok seyahatim olmuştu ama bu defa bir ilk olacaktı benim için. Öğle yemeği olarak Pınarcık'ta yol üstünde gözleme yedikten sonra Bafa'ya ulaşıp Kapıkırı yoluna ayrılıyorum. Amacım hava iyice ısınıp perişan olmadan bisiklet sürmeyi tamamlayıp öğleden sonrasını dinlenerek ve biraz kitap okuyarak geçirmek. Zeytin ağaçları arasından geçen sevimli bir köy yolu (sanırım en sevdiğim yollar böyle ara yollar, neyse ki bu turda bol bol böyle yollardan geçeceğim). Yol üzerindeki Gölyaka köyünde halen hayvancılığın bu kadar aktif bir biçimde yapıldığını görmek iyi hissettirdi. Saat 12 - 12.30 civarında Kapıkırı'ya ulaşıyorum. Uygun görürsem göl kıyısına kamp atmayı olmazsa bir kamping ya da pansiyon bahçesini de tercih edebilirim diye düşünürken yol köyün içindeki Karia Pansiyon'un bahçesinde kalmaya karar veriyorum. Göl kenarında hep tesisler vardı ve daha da uzak köşelere gitmek tek başıma çok güven vermediği için burayı tercih ediyorum.
Kapıkırı beni çok heyecanlandırıyor. Antik kent ile köy iç içe geçmiş durumda. Evler kentin kalıntıları arasına yapılmış. Sanki antik kent halen yaşamaya devam ediyor gibi. Gerçi kim bilir ne savaşlar ve mübadeleler olmuştur ama dünyanın pek çok yeri böyle yer değiştirmelere sahne olmuş. Köyün içinde dolaşırken yaptıkları yazmaları, takıları ve çeşitli el işi ürünleri satmaya çalışan teyzelerle karşılaşıyorum. Tam birisinin yaptıklarına bakarken 3-4 tane daha teyze yanımda bitiyorlar ve aşırı ısrarcı tavırları canımı sıktığı için (biraz zor da olsa) kırmadan yanlarından ayrılıyorum. Evet, belki de ihtiyaçları olduğu için bir şeyler satıyorlar ama son derece ısrarcı olmaları beni vazgeçiriyor. Hatta epey canım sıkılıyor, bu yaşta insanlara 5-10 tl değerinde bir şeyler satmaları için yırtınmalarına zorlayan dünya düzenini düşünerek köyün içinde yürümeye devam ediyorum. Çadırımı kurup pansiyonun açıkhavadaki restoran bölümünde hafiften esen rüzgar eşliğinde öğleden sonra kestirmek o kadar tatlı geliyor ki. Turun bisiklet sürmek dışında da böyle güzel anları da olabileceğini düşünmek biraz daha gülümsetiyor beni.



Akşam üzeri gün batımında göl kıyısına inerek kaleye karşı soğuk biralarımla keyif yapıyorum. Günü bitirmek için güzel bir yer ve zaman. Yanımda eksik olan sevdiklerimi anarak ve onlara gülümsemelerimi  göndererek güneşle vedalaşıyorum. O sırada gölün üzerinde belirmekte olan ay ile birlikte Selene ve Endymion'una kavuşmak için burada olduğunu hatırlıyorum. İyi ki ben de şu anda buradayım, burası Selene ile buluşmak için belki de en anlamlı yer. 'Günün birinde' diye içimden geçiriyorum..'Günün birinde..'



Tur verileri:
Rotanın uzunluğu 80.44 km
Toplam çıkış 631 mt
Toplam iniş 633 mt
Yükseklik max 269 mt
Yükseklik min. 4 mt


Tur verilerini ve ayrıntılarını aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz:
http://tr.wikiloc.com/wikiloc/view.do?id=14110299

np: Bugge Wesseltoft - Im