Gece gölün yakınlarında uyumak çok huzurluydu. Burası
birkaç senedir gelmek istediğim bir yerdi ve şimdi bisiklet turumun pedal
çevirdiğim ilk akşamında burada uyumuş olmak epey iyi hissettirdi. Gece
uyumadan Selene’ye yine sevgilerimi gönderdim ve ay ışığında gölü izledim.
Sabah 5.30’larda uyandıktan sonra hemen yola çıkmadım. Çadırımın hemen birkaç
metre arkasındaki kümesin hayvanlarının etrafta dolaşmalarını dinledim bir süre
ve sonra da güneşin doğduğu sıralarda gölü görmek istediğim için biraz ağırdan
aldım. Bu sırada sevdiğim bazı kişilerle konuştum (elbette o saatte kimseyi
aramadım, bu konuşmalar hep içeride oluyor).
Hemen yanımdaki Bafa Gölü epey bir süredir tehdit altında.
Bölgeye özellikle Büyük Menderes nehri ile taşınan kirlilik, tarımsal atıklar,
su yönetimi, sulak alanların yönetimi, eğitim eksikliği vb. konular nedeniyle
göl epey kirli durumda. Buraya gelmeden önce çeşitli zamanlarda göl hakkında
okuduklarımı hatırlıyorum. Bafa Gölü’nü Kurtarma ve Yaşatma Platformu
kurulmuştu. Umarım yapılan çalışmalar olumlu sonuçlara ulaşır. Aşağıdaki
linkten Bafa Gölü için yapılan çalıştayın sonuç bildirgesine ulaşılabilir. Ne
yazık ki pek çok yeri korumak için fazladan çaba sarf etmek gerekiyor.
Yapılabilecek ne varsa hepsini yapmaya değer.
Kahvaltı için bir şeyler atıştırıp yola çıktıktan sonra,
önce Bafa’ya kadar aynı yolu sürdüm. Bu yolda etkileyici kayalıklar ve yolun
her iki tarafında da bol bol zeytin ağacı var. Hatta yolun bir kısmında sürekli
ağaçların içinden gidiyorsunuz. Özellikle karşı taraftan, yoldan gelirken
gördüğünüz kayalıkların yakınında olmak müthişti. Umarım bir gün buralara
yürüyüş yapmaya da gelebilirim. Bafa’ya çıktıktan sonra bu defa Milas tarafına
yönelerek gölü ardımda bırakmaya başladım. Sabahın erken saatleri olduğu için
pek fazla trafik görmeden gidiyordum. Ancak yola çıkana kadar epey oyalandığım
için bugün varmak istediğim nokta olan Ören’e hava iyice ısınana kadar
ulaşabilir miyim bilemiyordum. Olmazsa öğle saatlerinde biraz sıcağın geçmesini
beklerim ve bu arada da biraz dinlenirim diye düşünürken yol çalışması olduğu
için araçlara tek şeride düşen bir noktaya geldim ve az ileride de bir tünel
vardı. Neyse ki uzunluğu 200 metrenin biraz daha üzerine olan bu tünelden herhangi
bir sorun yaşamadan geçebildim. Tünelin girişinde kısa bir süre bekleyip her
iki taraftan da araç gelmediği bir anda geçerek tehlikeli noktayı kurtarıyorum.
Evet, yolları bisikletlileri hiç düşünmeden yaptıklarını zaten iyi biliyoruz
ama tünellerde emniyet şeridi ya da en azından minik kaldırımlar gibi yerler
olması bu kadar mı zor?
Selimiye üzerinden Milas’a doğru devam ederken hava da
ısınmaya başlıyor. Milas’a kadar problem yaşamadan giderim ama sonrasındaki
yaklaşık 40 km nasıl olacak bir yandan da bunu düşünmeye başlıyorum
Bu rotada Milas’a kadar olan yol görece düz ve henüz sabah
saatleri olduğu için pek fazla trafik de yok. Milas’ın içine çok fazla girmeden
Beçin üzerinden Ören yoluna çıkıyorum. Buralarda durup Beçin kalesini de
ziyaret etmek istiyordum ama hava iyice ısınmaya başladığı için bu ziyareti
sonraki bir zamana bırakmaya karar veriyorum.
Milas – Ören yolu benim sevdiğim tipte yollardan. Evet,
gidiş-geliş ama uygun mevsimde ve zamanda müthiş keyifli olan bir yol. Gerçi
ben sıcak bir Ağustos öğleninde bu yolda pedallara basarken her iki taraftan da
–rahatsız edecek kadar olmasa da- bir miktar motorlu taşıt geçiyor. Milas’ı
geride bıraktıkça rampalar ufaktan kendini hissettirmeye başlıyor. Bu sırada
hava iyice ısınıyor ve ben artık kendimi biraz yorgun hissediyorum. Ören’e 40
km kaldığını gösteren tabela yolun yarılarına olduğumu fark etmemi sağlıyor. Bu
arada, turumun ilk gününde kilometre saatim arıza yapmıştı ama biraz uğraşarak
düzeltmiştim. Şimdi ise hepten çalışmıyor ve ben de artık saati söküp atıyorum.
Tuhaf bir biçimde böylesi de iyi hissettiriyor. Neyse, 40 kilometre kaldığını
gördükten sonra yol kenarında uygun bir yer bakmaya başlıyorum. Yüklü turun ne
demek olduğunu yavaş yavaş anladığım, hayal ettiğim gibi güzel, hafiften zorlu
ama çok tatlı da olduğunu yaşadığım anlar bunlar. Bir yandan bisikletin
arkasını yokuşlarda ‘çekmek’ zorlaşıyor. Bir yandan da şu anda ihtiyacım olan
her şey yanımda ve az sonra keyifli bir biçimde dinleneceğimi biliyorum. Öte
yandan, kendi yükünü taşımanın verdiği tuhaf bir haz da var. Neye benzediğini
bilmiyordum ama turu planlamaya başladığım sırada aşağı yukarı böyle şeyler
hissedeceğimi seziyordum.
Bu sırada yol kenarında çamların altında uygun bir yer
buluyorum. Burası aslında tarlaların arasına giden bir yolun girişi ancak virajlı
bir yerin hemen aşağısında olup yoldan da görünmediği için burada birkaç saat
geçirebileceğimi düşünüyorum. Biraz Sait Faik okuduktan sonra uykuya dalıyorum.
Aslında gece rahat uyumuştum ama sanırım sıcak hava iyice kaslarımı gevşetti.
Matın üzerinde, çamların altında, cırcır cırlayan yavruların eşliğinde sanırım
bir saat kadar uyuyorum. Rüya bile görmüş olabilirim. Uyandıktan sonra kısa bir
yürüyüş yapıyorum. Buralarda ya da böyle yerlerde yaşamak nasıl acaba sorusu
belki milyonuncu defa aklıma geliyor. Telaşsız yaşamlar, en büyük
hayallerimden. Umarım, yanımda sevdiklerimle, bir gün..
Güneşin belinin kırılmasına biraz daha zaman var, öğle
yemeği adına bir şeyler atıştırıp çayımı içiyorum. Burada olmak güzel, şu anda
bunu yapıyor olmak güzel. Bunu tek başıma yapıyor olmak güzel. Sevdiklerimin
çeşitli biçimlerde yanımda olması güzel. Çevredeki her bir bitki ve her bir
hayvan orada olduğu için güzel. Karşıma çıkan tüm bu güzelliklere teşekkür
ederek ufaktan hazırlanmaya başlıyorum. Artık bugünkü yoluma devam etme zamanı.
Hava harika, hafif yorgunum ama bu da güzel. Yolun kalan kısmını geçmeye
başlıyorum. Yanımda akan zeytin ve çamlar doğru yerde olduğum hissini güçlendiriyor.
O sırada sol tarafımda bir ocak görüyorum. Maden ocağı gibi bir şey sanırım,
uzun süre ve o kadar geniş bir alanda faaliyet gösteriyor ki, belki yarım saat
kadar sonra ancak ardımda bırakabiliyorum. Acaba çok gerekli ya da yararlı bir
şey için mi burada diye düşünüyorum. Keşke gerekmeseydi ya da başka türlü
çözülemez miydi diye düşünürken Ören’e doğru inişe başlıyorum. Tatlı rampaların
olduğu bir gündü. Aşağıya inerken artık güneş tepelerin ardında kalmaya
başlıyor, ah tam haya kurma saatleri. Sonra zaten santralin bacalarını görmeye
başlıyorsunuz. Yıllardır burada, daha epey bir süre de kalacak gibi sanki. Ören’e
giriş yapmama rağmen yaklaşık 5 kilometre kadar daha ilerleyip kıyıya
ulaşıyorum. Türkevleri tarafından değil Kultak yönüne doğru giderek Ören’in
merkezine ulaşıyorum. Havanın, sabahla beraber, en güzel saatleri belki de. Dün
akşam göl kıyısındaydım, bu akşam deniz kenarında uyuyacağım. Bunu bilmek bile
ah, büyüleyici. Önce çadır için bir yer bulmam gerekiyor, belki sonra denize de
girerim. İleride, deniz kıyısında 2-3 tane karavanın olduğu yeşil bir alan
görüyorum ve karavanlardan birinin önünde oturan kişilere buraya çadır atmak
istediğimi, bir sakıncası olup olmadığını soruyorum. Biraz da soğuk bir şekilde
orasının özel bir arazi olduğunu ve buna izin verilmediğini söylüyorlar. Tuhaf,
belki yarım dönüm kadar bir alan ve büyük bir kısmı bomboş duruyor. Neyse,
kordonun diğer tarafında liman yapımının olduğu bir yer var. Orada belediyenin
tuvaletlerinin arkasına çadır atabileceğimi öğreniyorum. Gittiğimde yine boş
bir alan görüyorum ve burada da bir tane karavan var. Karavandaki orta yaşlı
çifte çadır atmak istediğimi söylediğimde güleryüzle ve sıcak bir biçimde bu
alanı kullanabileceğimi söylüyorlar. Onları da rahatsız etmeyecek kadar
mesafede bir yere yerleşiyorum. Akşam biraz Ören’de vakit geçirmek istiyorum.
Ören; ailemle beraber çocukluğumdaki Kuzey Ege
tatillerimizi anımsatıyor bana. Akçay, Ayvalık, Cunda gibi yerlerin o zamanki
hallerini hatırlıyorum. Şimdi burada sıklıkla orta yaş ve üzerinde insanlar
yerleşmiş ve gençler de onları ziyarete gelmişler gibi. Etrafta gördüğüm
kişilerin çoğu belli ki naif kişiler. Ailemle 10 seneyi aşkın bir zaman önce
buraya gelmiştik, o zamandan bu yana kordon civarında değişen pek bir şey
olmaması beni sevindirdi. Burada sanki ailemle tatildeymişim gibi hissediyorum.
Birkaç yerde sahil kenarında oturup düşüncelere dalıyorum, kimi zaman da
insanları gözlemliyorum. İyi ki tur programıma Ören’i dahil etmişim diye
düşünerek çadırıma doğru ilerliyorum. Artık biraz uyku zamanı. Yarın kısa ama
güzel bir rampayla, olmayı çok istediğim başka bir yere doğru yola çıkacağım.
Tur verileri
Rotanın uzunluğu 82.7 km
Toplam çıkış 731 m
Toplam iniş 772 m
Yükseklik max 339 m
Yükseklik min 0 m
Tur verilerini ve ayrıntılarını aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz:
http://tr.wikiloc.com/wikiloc/view.do?id=14115767
np: Lou Harrison - Seven Pastorales
Tur verileri
Rotanın uzunluğu 82.7 km
Toplam çıkış 731 m
Toplam iniş 772 m
Yükseklik max 339 m
Yükseklik min 0 m
Tur verilerini ve ayrıntılarını aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz:
http://tr.wikiloc.com/wikiloc/view.do?id=14115767
np: Lou Harrison - Seven Pastorales