Göl
kıyısında müthiş bir uyku çekmiş olarak uyanıyorum. Kamp alanında kalmaktansa
çimlerin üzerinde göle daha yakın bir yerde uyumak güzel oldu. Sadece bisikleti
dışarıda bırakmak içime sinmediği için çadırın yanına yatırıp heybelerimden
birine kilitleyip uyumuştum. En azından bir ses ya da hareket olursa uyanırım
diye düşünmüştüm, neyse ki öyle bir şey olmadı.
Uyandığım
saat 06.00 ve sevgili göl; o kadar güzelsin ki! Hemen eşyalarımı toplayıp bir
şeyler atıştırıyorum ve çıkmaya hazırlanıyorum. Zaman kaybetmeden çıkmak
istiyorum çünkü bugün güzel rampalar var ve aşırı sıcağa kalmak istemiyorum.
Eğer yolda biraz oyalanırsam Göcek civarında öğle sıcağını atlatma fikri b
planı olarak bir kenarda duruyor. Çadırı toplarken bisikletimin yanına tatlı
bir yavru kedi geliyor. Köyceğiz’e o minik güzellikle beraber veda ediyorum.
Ben hareket ederken akşam gelen bisikletçi arkadaşların henüz uyanmadıklarını
görüyorum, gün içinde sıcakla epey mücadele verecekler sanırım.
Telaşsız bir şekilde pedal çevirerek Köyceğiz’den Ortaca’ya doğru ilerlemeye
başlıyorum. İztuzu’nu bu turun rotasına eklemedim çünkü birkaç hafta sonra
Kaunos Bisiklet Buluşması’na gitmeyi planlıyorum ve orada rotalar
arasında İztuzu da yer alıyor. Kaunos Antik Kenti ve Sultaniye Kaplıcaları’na da bu turda
yer vermedim çünkü oralara da birkaç ay önce Köyceğiz Portakal Çiçeği Festivali
için geldiğimde gitmiştim. Hava çok güzel, yol zaten güzel, kendimi iyi
hissediyorum ve yine iyi ki buradayım ve şu anda bunu yaşıyorum diye
düşünüyorum. Hafif hafif iniş ve çıkışlar var yolda, çok keyifli gidiyor her
şey. O sırada yan tarafta zayıf ve çok ürkek bir kara köpek görüyorum. Yanımda
sabah atıştırdıklarımdan kalan biraz ekmek var, o ekmeği vermek istiyorum. Hiç
yaklaşacak gibi değil, gördüğüm en ürkek köpeklerden biri. Ekmeği ona doğru
atıyorum ve yiyor neyse ki. Bakışları çok hüzünlü geldi yavrunun. Seninle
vedalaşmamız gerekiyor güzellik! Yola devam ediyorum ve biraz sonra karşıma
‘Amerikan Oto Pazarı’ çıkıyor. Buralardan bir süredir gündüz saatlerinde
geçmemiştim, sanırım yeni açılmış. Epey araç var gibi bahçede ama çok da ilgimi
çekmediği için içeri girmeden, sadece birkaç fotoğraf çekip yola devam
ediyorum. Sonra Ortaca’yı geçiyorum ve Sarıgerme’ye girmeden devam ediyorum.
Aslında bir seçenek Sarıgerme’ye girip öğle saatlerinde Göcek’e varıp biraz
dinlenerek akşama doğru Fethiye’ye varmak olabilirdi ama bu defa böyle yapmak
istemiyorum. Başka bir turda bu civarda belirli bir alan içinde; hem kıyıda hem
de yukarılarda bisiklet sürmeyi hayal ederek yoluma devam ediyorum.
Ortaca’yı
da geçerken aklıma tekrar buralarda yaşamak nasıl olurdu düşünesi düşüyor. Hem
denize hem de güzel ormanlara bu kadar yakınlarda olmak. Belki sonra, belki beraber..Bu civardan geçerken özellikle Kuzey ve
Kuzeydoğu taraflarına başka zaman bisiklet turu için gelmek de aklıma geliyor.
Dalaman Çayı civarı mesela ne kadar güzeldir ya da Muğla – Denizli – Burdur
sınırlarında neler neler vardır ah. Sizi de başka zamana bırakarak yola devam.
Ne kadar büyüleyici, orada belki milyonlarca yıldır duran, değişen, evrilen ve
tüm bu değişimlerin devam ettiği toprakları görmek, bir süreliğine buna
tanıklık etmek. Hepimizin bir bütünün parçaları olduğumuzu bilerek ve sanki her
yerde o bütünü tamamlamaya çalışıyormuşçasına yaşamak. Tüm bu bisikletlerin, yolculukların,
kampların, fotoğraf çekmelerin belki ve daha pek çok şeyin amacı sanırım benim
için bu. Bunu neden başka insanlara (varsa yani okuyacak birilerine) anlatmaya
çalıştığımı ise hiç bilmiyorum. Bunu da zamanla anlayacağım sanırım, biraz
deneyimlemek gerekiyor.
Göcek’e
yaklaşırken malum tünel aklıma geliyor. Bir defasında, sadece yoldaki bu
uygulamayı protesto etmek için yukarıdan dolaşmayı tercih etmiştim ancak o
sırada araç kullanıyordum. Bu defa mecburen yukarıdan geçeceğim. Araç durdurmak
istemiyorum, gişe görevlisiyle konuşmayı ise hiç mi hiç istemiyorum. Belki de
sadece diğer taraftaki girişte nizamiye vardı, onu bile tam hatırlamıyorum.
Doğrudan rampaya yöneliyorum. Zaten rampaları da seviyorum, meditasyona devam,
nefesimi dinlemeli ve ona göre pedal çevirmeliyim. Sonra da gelsin hayaller ve
hayaller ve anılar ve sonra yine elbette hayaller.. Ağır ağır tırmanarak
yukarıya varıyorum ve Göcek Geçidi tabelasına ulaştığımda tırmanışın artık
sonuna geldiğimi anlıyorum. Rakım: 340, o kadar da büyük bir mesele değil.
Şimdi dikkatli bir şekilde aşağıya inmeli ve Fethiye’ye doğru devam etmeli.
Hava ısınmaya başladı ama iniş olacağı için bu konuda bir süre sorun
yaşamayacağım. Biraz fotoğraf çektikten ve etrafımdaki çamlara selam verdikten
sonra ufaktan aşağıya doğru bırakıyorum kendimi.
Geçitleri çok seviyorum |
Göcek
civarında çok güzel ve halen bakir olduğunu düşündüğüm koylar var. Bisikleti
çok seviyorum ama bu koylara kanoyla gelmek istiyorum. Hatta kanonun bisikletin
su yüzeyinde hareket eden kardeşi olduğunu düşünüyorum. Önümüzdeki sene bunun
için bir şeyler yapmaya başlayacağım. Böyle güzel bir karar veriyorum. Yol da
çok güzel gidiyor bu arada ama epey ısındı hava. İnlice civarlarında artık
sıcak iyice etkili olmaya başladı ve tekrar bu mevsimde buralarda bisiklet
sürmek hiç iyi değil diye düşünmeye başladım. Kaş’a kadar gitmek istiyordum ama
Fethiye’ye ulaştıktan sonra bu kararımı tekrar değerlendireceğim. Saat 12.00’a
doğru artık pedal çevirmek ızdırap halini almaya başladı, bir an önce
Fethiye’ye girmek istiyorum. Birkaç kilometre sonra Katrancı Koyu’na ulaşacağım
ama rampalar bu havada gerçekten sevimsiz hale geliyor. Sanırım başıma da güneş
geçti, kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Dinlenebileceğim rahat bir gölge alan da
bulamadım. Yanımdaki su içilemeyecek kadar ısındı. Bunların aslında hepsinin
çözümü olan şeyler olduğunu düşünüyorum ve çok da dert etmiyorum. Sanırım
‘gerçek sorunlar’ olduğunu düşündüğümüz şeylerin yanında bunlar çok sıradan ve
basit. Hatta başkalarının bazı ‘gerçek sorunlarının’ yanında diğerlerinin
‘gerçek sorunları’ da şımarıklık. Ahh hayat işte. Katrancı ayrımına geldiğim
sırada yukarıda serap gibi beliren bir seyyar köfteci var, minibüste satış
yapıyor ve yanında da birkaç tane masa var. Soğuk suyu olabileceğini düşünerek
yaklaşıyorum ve evet, 1 litre su ve yarım litre buz gibi ayran içiyorum. Ne
zamandır bu kadar hızlı ve kesin bir biçimde mutlu hissetmemiştim. Üstelik böyle hissettiren şeyler su ve ayran
oldu, biraz da gölgede dinlenmenin etkisi var sanırım. Bir defa daha dünyadaki en güzel şeylerin sade olduğunu ama buna ulaşmanın her zaman kolay olmadığını düşünüyorum.
Kendime
geldikten sonra Fethiye’ye doğru devam ediyorum. Hava çok sıcak, sokaklarda
neredeyse kimse yok. Herkes deniz kenarında ya da evinde sanırım ama artık
otogara gidip turumu sonlandıracağım. Şehir merkezine geldiğimde bir şeyler
yiyorum. O sırada yolda çok hoş bir tesadüf oluyor ve birkaç gün önce Datça
Aktur’da ailesiyle tatil yaparken karşılaşıp sohbet ettiğim İbrahim ile
karşılaşıyorum. O da bir bisiklet dostuydu, bu sayfalarda daha önce söz
etmiştim. Kucağında güzel çocuğuyla karşıdan karşıya geçerken yolda öylece
karşılaşıyoruz. Biraz konuştuktan sonra ayrılıyoruz. Artık bu bisiklet turumun
sonuna geldim. Turla ilgili ayrıca bir değerlendirme yazacağım için şimdilik
burada kesiyorum. İyi ki bunu yapmışım ve ‘o anda orada olmuşum’.
Tur Verileri
Rotanın
uzunluğu 72.7
Toplam
çıkış 1.019 m
Toplam
iniş 1.014 m
Yükseklik
max. 333
Yükseklik
min 0
Tur verilerini ve ayrıntılarını
aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz:
https://www.wikiloc.com/wikiloc/view.do?id=16211657
np: Wobbler - Hinterland