Blog Arşivi

26 Ocak 2017 Perşembe

Güney Ege Bisiklet Turu 7. Gün (Köyceğiz - Fethiye)



Göl kıyısında müthiş bir uyku çekmiş olarak uyanıyorum. Kamp alanında kalmaktansa çimlerin üzerinde göle daha yakın bir yerde uyumak güzel oldu. Sadece bisikleti dışarıda bırakmak içime sinmediği için çadırın yanına yatırıp heybelerimden birine kilitleyip uyumuştum. En azından bir ses ya da hareket olursa uyanırım diye düşünmüştüm, neyse ki öyle bir şey olmadı.

Uyandığım saat 06.00 ve sevgili göl; o kadar güzelsin ki! Hemen eşyalarımı toplayıp bir şeyler atıştırıyorum ve çıkmaya hazırlanıyorum. Zaman kaybetmeden çıkmak istiyorum çünkü bugün güzel rampalar var ve aşırı sıcağa kalmak istemiyorum. Eğer yolda biraz oyalanırsam Göcek civarında öğle sıcağını atlatma fikri b planı olarak bir kenarda duruyor. Çadırı toplarken bisikletimin yanına tatlı bir yavru kedi geliyor. Köyceğiz’e o minik güzellikle beraber veda ediyorum. Ben hareket ederken akşam gelen bisikletçi arkadaşların henüz uyanmadıklarını görüyorum, gün içinde sıcakla epey mücadele verecekler sanırım.
 
Güne bisikletimin yanındaki bu güzel yavruyla başladım


 
Hareket etmeye hazırım
Telaşsız bir şekilde pedal çevirerek Köyceğiz’den Ortaca’ya doğru ilerlemeye başlıyorum. İztuzu’nu bu turun rotasına eklemedim çünkü birkaç hafta sonra Kaunos Bisiklet Buluşması’na gitmeyi planlıyorum ve orada rotalar arasında İztuzu da yer alıyor. Kaunos Antik Kenti ve Sultaniye Kaplıcaları’na da bu turda yer vermedim çünkü oralara da birkaç ay önce Köyceğiz Portakal Çiçeği Festivali için geldiğimde gitmiştim. Hava çok güzel, yol zaten güzel, kendimi iyi hissediyorum ve yine iyi ki buradayım ve şu anda bunu yaşıyorum diye düşünüyorum. Hafif hafif iniş ve çıkışlar var yolda, çok keyifli gidiyor her şey. O sırada yan tarafta zayıf ve çok ürkek bir kara köpek görüyorum. Yanımda sabah atıştırdıklarımdan kalan biraz ekmek var, o ekmeği vermek istiyorum. Hiç yaklaşacak gibi değil, gördüğüm en ürkek köpeklerden biri. Ekmeği ona doğru atıyorum ve yiyor neyse ki. Bakışları çok hüzünlü geldi yavrunun. Seninle vedalaşmamız gerekiyor güzellik! Yola devam ediyorum ve biraz sonra karşıma ‘Amerikan Oto Pazarı’ çıkıyor. Buralardan bir süredir gündüz saatlerinde geçmemiştim, sanırım yeni açılmış. Epey araç var gibi bahçede ama çok da ilgimi çekmediği için içeri girmeden, sadece birkaç fotoğraf çekip yola devam ediyorum. Sonra Ortaca’yı geçiyorum ve Sarıgerme’ye girmeden devam ediyorum. Aslında bir seçenek Sarıgerme’ye girip öğle saatlerinde Göcek’e varıp biraz dinlenerek akşama doğru Fethiye’ye varmak olabilirdi ama bu defa böyle yapmak istemiyorum. Başka bir turda bu civarda belirli bir alan içinde; hem kıyıda hem de yukarılarda bisiklet sürmeyi hayal ederek yoluma devam ediyorum.
 
Güneşe doğru gideceğim ama İkarus'un denizinden çok uzaklaşmayacağım
Ortaca’yı da geçerken aklıma tekrar buralarda yaşamak nasıl olurdu düşünesi düşüyor. Hem denize hem de güzel ormanlara bu kadar yakınlarda olmak. Belki sonra, belki beraber..Bu civardan geçerken özellikle Kuzey ve Kuzeydoğu taraflarına başka zaman bisiklet turu için gelmek de aklıma geliyor. Dalaman Çayı civarı mesela ne kadar güzeldir ya da Muğla – Denizli – Burdur sınırlarında neler neler vardır ah. Sizi de başka zamana bırakarak yola devam. Ne kadar büyüleyici, orada belki milyonlarca yıldır duran, değişen, evrilen ve tüm bu değişimlerin devam ettiği toprakları görmek, bir süreliğine buna tanıklık etmek. Hepimizin bir bütünün parçaları olduğumuzu bilerek ve sanki her yerde o bütünü tamamlamaya çalışıyormuşçasına yaşamak.  Tüm bu bisikletlerin, yolculukların, kampların, fotoğraf çekmelerin belki ve daha pek çok şeyin amacı sanırım benim için bu. Bunu neden başka insanlara (varsa yani okuyacak birilerine) anlatmaya çalıştığımı ise hiç bilmiyorum. Bunu da zamanla anlayacağım sanırım, biraz deneyimlemek gerekiyor.

Göcek’e yaklaşırken malum tünel aklıma geliyor. Bir defasında, sadece yoldaki bu uygulamayı protesto etmek için yukarıdan dolaşmayı tercih etmiştim ancak o sırada araç kullanıyordum. Bu defa mecburen yukarıdan geçeceğim. Araç durdurmak istemiyorum, gişe görevlisiyle konuşmayı ise hiç mi hiç istemiyorum. Belki de sadece diğer taraftaki girişte nizamiye vardı, onu bile tam hatırlamıyorum. Doğrudan rampaya yöneliyorum. Zaten rampaları da seviyorum, meditasyona devam, nefesimi dinlemeli ve ona göre pedal çevirmeliyim. Sonra da gelsin hayaller ve hayaller ve anılar ve sonra yine elbette hayaller.. Ağır ağır tırmanarak yukarıya varıyorum ve Göcek Geçidi tabelasına ulaştığımda tırmanışın artık sonuna geldiğimi anlıyorum. Rakım: 340, o kadar da büyük bir mesele değil. Şimdi dikkatli bir şekilde aşağıya inmeli ve Fethiye’ye doğru devam etmeli. Hava ısınmaya başladı ama iniş olacağı için bu konuda bir süre sorun yaşamayacağım. Biraz fotoğraf çektikten ve etrafımdaki çamlara selam verdikten sonra ufaktan aşağıya doğru bırakıyorum kendimi.

Geçitleri çok seviyorum

Göcek civarında çok güzel ve halen bakir olduğunu düşündüğüm koylar var. Bisikleti çok seviyorum ama bu koylara kanoyla gelmek istiyorum. Hatta kanonun bisikletin su yüzeyinde hareket eden kardeşi olduğunu düşünüyorum. Önümüzdeki sene bunun için bir şeyler yapmaya başlayacağım. Böyle güzel bir karar veriyorum. Yol da çok güzel gidiyor bu arada ama epey ısındı hava. İnlice civarlarında artık sıcak iyice etkili olmaya başladı ve tekrar bu mevsimde buralarda bisiklet sürmek hiç iyi değil diye düşünmeye başladım. Kaş’a kadar gitmek istiyordum ama Fethiye’ye ulaştıktan sonra bu kararımı tekrar değerlendireceğim. Saat 12.00’a doğru artık pedal çevirmek ızdırap halini almaya başladı, bir an önce Fethiye’ye girmek istiyorum. Birkaç kilometre sonra Katrancı Koyu’na ulaşacağım ama rampalar bu havada gerçekten sevimsiz hale geliyor. Sanırım başıma da güneş geçti, kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Dinlenebileceğim rahat bir gölge alan da bulamadım. Yanımdaki su içilemeyecek kadar ısındı. Bunların aslında hepsinin çözümü olan şeyler olduğunu düşünüyorum ve çok da dert etmiyorum. Sanırım ‘gerçek sorunlar’ olduğunu düşündüğümüz şeylerin yanında bunlar çok sıradan ve basit. Hatta başkalarının bazı ‘gerçek sorunlarının’ yanında diğerlerinin ‘gerçek sorunları’ da şımarıklık. Ahh hayat işte. Katrancı ayrımına geldiğim sırada yukarıda serap gibi beliren bir seyyar köfteci var, minibüste satış yapıyor ve yanında da birkaç tane masa var. Soğuk suyu olabileceğini düşünerek yaklaşıyorum ve evet, 1 litre su ve yarım litre buz gibi ayran içiyorum. Ne zamandır bu kadar hızlı ve kesin bir biçimde mutlu hissetmemiştim.  Üstelik böyle hissettiren şeyler su ve ayran oldu, biraz da gölgede dinlenmenin etkisi var sanırım. Bir defa daha dünyadaki en güzel şeylerin sade olduğunu ama buna ulaşmanın her zaman kolay olmadığını düşünüyorum.

Kendime geldikten sonra Fethiye’ye doğru devam ediyorum. Hava çok sıcak, sokaklarda neredeyse kimse yok. Herkes deniz kenarında ya da evinde sanırım ama artık otogara gidip turumu sonlandıracağım. Şehir merkezine geldiğimde bir şeyler yiyorum. O sırada yolda çok hoş bir tesadüf oluyor ve birkaç gün önce Datça Aktur’da ailesiyle tatil yaparken karşılaşıp sohbet ettiğim İbrahim ile karşılaşıyorum. O da bir bisiklet dostuydu, bu sayfalarda daha önce söz etmiştim. Kucağında güzel çocuğuyla karşıdan karşıya geçerken yolda öylece karşılaşıyoruz. Biraz konuştuktan sonra ayrılıyoruz. Artık bu bisiklet turumun sonuna geldim. Turla ilgili ayrıca bir değerlendirme yazacağım için şimdilik burada kesiyorum. İyi ki bunu yapmışım ve ‘o anda orada olmuşum’.

Tur Verileri
Rotanın uzunluğu 72.7
Toplam çıkış 1.019 m
Toplam iniş 1.014 m
Yükseklik max. 333
Yükseklik min 0

 
Tur verilerini ve ayrıntılarını aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz:
https://www.wikiloc.com/wikiloc/view.do?id=16211657
np: Wobbler - Hinterland