Blog Arşivi

22 Mart 2017 Çarşamba

Kuzey Ege Bisiklet Turu 1. gün (Altınova - Cunda)



2015 yılının Ağustos’unda ilk defa tek başıma bisiklet turu yapmıştım. Onun dışında arkadaşlarımla birkaç tane festivale katılmış ve 25-30 kişilik gruplar halinde Eskişehir’den otobüsle giderek yaptığımız çeşitli hafta sonu turları yapmıştık. Bunlar genellikle dernek (VelEsbid) çatısı altında yaptığımız turlardı. Benim en çok keyif aldıklarım ise tek başıma ya da birkaç arkadaşla beraber sürdüğümüz ve kamp yaptığımız turlardı. 2015’teki Güney Ege Turu’mun hazırlıklarını kafamda epey büyütmüştüm ve benim için onu yapmak ciddi anlamda önemli bir hale gelmişti. O turu yaptım ve bu sayfalarda da notlarımı ve hissettiklerimi daha önce yayınladım. O tur benim için bir anlamda; bir bisiklet turunun ‘sağlık ve zaman’ oldukça yapılabileceğini göstermesi açısından önemliydi. Demek ki yapılabiliyordu, imkansız değildi.

Aradan bir yıla yakın zaman geçmişti. Ben yine arkadaş grupları ve daha büyük katılımlarla dernek turlarının içinde yer almıştım. Özellikle turların düzenlenme aşamasında yer almak zaman zaman oldukça stresli bir deneyim haline gelebiliyordu. 2016 yılının ilkbaharında bu tür turlardan birkaç tane daha yapmıştık ve ben artık tek başıma ‘biraz kaçmak’ ve yalnız kalmak istiyordum. İşte tek başına tura çıkma sebebi No: 1. Ama benim için başka bir motivasyon daha vardı; yaklaşık üç yıldır sürdüğüm bisikletimle artık yollarımı ayırmaya karar vermiştim. Bunun için de kıştan itibaren bütçem elverdiği ölçüde yavaş yavaş parçaları alıyordum. Bisikleti toplama hikayesine daha sonra –belki- yer veririm, şimdilik bir kenarda dursun. Her ne kadar artık sabit maşalı bir tur bisikleti kullanacak olsam da Trek DS 8.2 ile aynı yollarda ve benzer amaçlarla kullanacağım için iki bisikleti birden elimde tutmak şımarıklık gibi geliyordu ve Surly LHT tamamlandıktan sonra Trek ile yollarım ayrılacak görünüyordu. Bu nedenle, yazın ilk günlerinde bisikletime veda turu yapmaya karar verdim. İşte tek başıma tura çıkma sebebi No: 2. Şimdi sıra uygun bir zaman kollamaya gelmişti ve bingo! Okulda derslerin bittiği ve sınavların henüz başlamadığı bir hafta içinde birkaç gün izin kullanarak yapabilirim gibi görünüyordu. Rotamı da bu defa Kuzey Ege olarak belirlemiştim. Ayvalık civarından başlayıp Çanakkale’ye kadar 5-6 günde geze geze giderim diye düşünüyordum. Okullar tatil olduktan sonra, bir de araya bayram tatilleri gibi zamanlar girdiğinde, yazlıkların sık olduğu bu bölgede bisiklet kullanmanın eziyet olacağını düşünerek Haziran ayının başlarında turumu yapmaya karar vermiştim.

Dostum, biraz da seninle vedalaşmak için geldim buralara

Rotayı netleştirirken Altınova’dan başlamaya karar verdim. Hem ailemle daha önce tatile gittiğim ve hoş zamanlar geçirdiğim yerlerdi (Ayvalık – Altınova civarı), hem de müzikle daha fazla ilgilendiğim dönemde gruptan arkadaşlarımla beraber hoş bir Zeytinli Rock Festivali ve tatil anılarımız olmuştu. Biraz da o anılara saygı duymak ve onlarla daha da barışık olabilme adına tura Altınova’dan başladım.

Bilmeyenler için kısa bir bilgilendirme olsun, ben de bu arada hatırlayayım: Altınova, Ayvalık’ın hemen güneyinde küçük bir yerleşim yeri. Merkezi biraz içeride kalıyor ve deniz kıyısı tamamen yazlıklar tarafından işgal edilmiş durumda. Bu yönüyle, ruhu ve sevimliliği olan bir yer olduğunu söylemek pek mümkün değil. Yine de benim için yukarıdaki yazdığım nedenlerden dolayı anlamlı bir başlangıç oldu. 7 Haziran 2016 sabahı Altınova otogarından turuma başlamış oldum. Henüz otogardan çıkar çıkmaz yolun ortasında gördüğüm atlar o sabah güneşinin altında beni gülümsetti. Sabah şehir merkezinden kendime öğleyin yiyebileceğim meyve ve biraz atıştırmalık alarak yola çıktım. Amacım kıyıdan tatlı tatlı Sarımsaklı ve Badavut plajı üzerinden Ayvalık’a varmak, biraz orada zaman geçirdikten sonra da Cunda’ya geçmekti. Altınova’da kıyılar yazlık siteler tarafından pek çok noktada kapatıldığı için başlangıç çok sevimli olmadı ama yine de kıyıya inip biraz denizi izledim. Güzel insanları düşündüm, özellikle de sevdiklerimi ve özlediklerimi.
 
Altınova otogarından çıkarken karşıma ilk önce bu güzel yavrular çıktı (Atların heyecanınından kötü bir fotoğraf çekmişim ama yine de buraya eklemek istedim)

Altınova’dan çıktıktan hemen sonra deniz kıyısında, yoldan biraz aşağıya inerek kahvaltı edebileceğim bir noktaya ulaştım. Zeytin ağaçlarının arasına oturup bir şeyler atıştırdım ve dalgaları dinledim. Sonra yoldan –ki yol beklediğim gibi epey boştu- Sarımsaklı tarafına ulaştım. Henüz buraların sezonu açılmadığı için sahilde de çevrede de pek kimse yoktu. Badavut tarafına geçince çevre iyice sakinleşti. Amacım yoldan yarımadanın ucuna kadar gidip geri dönmekti. Daha önce defalarca çıktığım Şeytan Sofrası’na çıkmayı planlamıyordum. Belki başka bir gelişte bisikletle tırmanırım, şimdilik kalsın. Badavut plajını geçtikten sonra az ileride yine bir site gördüm ve sıkılıp geri dönmeye karar verdim. Oraya kadar gitmek anlamsız geldi. Bu arada, sezon dışı zamanda Badavut tarafında kara düzen kamp yapılabilecek birkaç noktayı da notlarımın arasına aldım. Belki bir gün dostlarla gideriz. Aslında ara yollardan Şeytan Sofrası’nın diğer tarafına çıkıp Çamlık Koyu’nun karşıma alarak yine Sarımsaklı’ya ulaşabilirdim ama sonra bu fikirden vazgeçtim. Kısa bir tekrar yoldan sonra Ayvalık tarafına doğru pedal çevirmeye başladım.
 
Ortadaki zeytinin altında kahvaltı ettim

Çamlık tarafından Ayvalık’a giriş yolu daha önceden de hoşuma gidiyordu, bu defa bisikletle buradan geçme fırsatım olduğu için iyi hissettim. Çevrede ağaçlar ve hemen aşağı tarafta deniz, yolculuğumu keyifli hale getirdi. O sırada Ayvalık’a geldim ama her zamanki gibi otobüs yolculuğunda neredeyse hiç uyumadığım için artık uykum gelmeye başladı. Bununla birlikte hava da ısınmaya başlıyordu ve bu, Erdem’in uyku saatlerinin geldiğini işaret ediyordu. Sanırım geçen seneki turda bu öğle uykularına iyice sıcak bakmaya başladım. Sabah uyanma saatimi erken tutup günlük bisikletin çoğunu sıcak saatlere kadar yapınca o tatlı öğle uykularına memnuniyetle teslim ediyorum kendimi. Ayvalık’ın şehir merkezinden öğlen 11’lerde geçtiğim için berbat trafik hemen beni sıktı ve kendime bir park buldum. Biraz dinlenip, iki bira ve biraz da çerezle öğle yemeğimi hallettikten sonra iyice uyku bastırdı. Bisikleti ağaca kilitleyip, heybeleri de insanlara güvenime bırakarak çimlerin üzerinde kestirmeye başladım. Orada yaklaşık bir saat kadar uyumak dünyalara değişilmezdi.

Kestirip keyif yaptığım park Avyalık ile Cunda’yı bağlayan (köprü gibi sonradan yapılma) yolun hemen yanı başındaydı. Sonra Cunda’ya doğru pedal çevirmeye başladım. Adanın girişinde bisiklet yolunu görmek gülümsetti ancak kısa süre sonra yol cam kırıklarıyla dolu olduğu için oradan çıkıp yine araç yolundan gitmeye başladım, söyleyecek söz bulamıyorum. Yapanların ve emeği geçenlerin eline sağlık ama insanlar böyle kullandıkça amacına ulaşmaktan uzaklaşıyor. Delirmemek elde değil, neyse diyerek yoluma devam ettim. Akşam Ada Camping’e gitmeyi düşünüyordum ve Cunda’nın merkezinden geçerek ara bir yoldan adanın derinliklerine doğru giriş yaptım. Toprak yol zamanla iyice daraldı ve sonra da yol bitti. Ben zeytinlerin altında traktör izlerinden devam ettim. Cunda’nın güney kıyısından devam ediyordum ve haritaya göre buradan yol adanın ucuna çıkmalıydı. Traktör izleri de bitti ve orada biraz kalmaya karar verdim. Yerleşim yerinden biraz uzaklaşmıştım ve çevre son derece sessizdi. Zeytinlerin arasında, denizin hemen yanındaydım ve kimse yoktu. ‘İşte burada olma nedenin, eğer mutlaka bir neden arıyorsan kendine’ diye içimden geçti. Henüz öğleden sonra saatleriydi, çadır için uygun olabilecek birkaç yer baktım. Kitap okurum, akşam için yemeğimi de kendim yaparım gibi hayaller kurarken hemen yakınıma balık tutmaya birileri geldi. Gece kimse gelmez diye düşünürken yakında birkaç farklı noktada oldukça çok sayıda bira ve şarap şişesi ile çöpler gördüm. Burada uyumaktan vazgeçip ilk plandaki gibi kamp alanı daha iyi bir seçenek olacaktı. Ara ve epey taşlı yollardan “Ayvalık Adaları Tabiat Parkı’nın” içinden geçerek adanın batı kıyılarına ulaştım.
 
Bu tabeladan sonra 'yol' başlıyor!

Akşam Ada Camping’de kalacağım. Burası benim için anlamlı bir yer, 80’lerin sonunda ve 90’ların başında buraya halamların karavanına tatile gelirdik. Çocukluktan ilkgençliğe geçiş dönemlerimdi. Yazın tatile çıkmak büyük bir olaydı. Otobüsle bütün gece bitmek bilmeyen yol –evet, o zaman da otobüste pek uyumazdım- sabah nemli Ayvalık otogarında sona ererdi. Burada denize girer, kitap okur ve yaz arkadaşlarımla keyifli zaman geçirirdim. Uzun yıllardır yolum düşmemişti, birkaç değişiklik dışında alan aynı şekilde duruyordu. Sadece çocukluğumuzun tüm mekanları gibi; ‘küçülmüştü’. Çadır alanında 2-3 tane çadır vardı, ben de bir yere kampımı atıp biraz çadırın içinde kestirdim. Hava hafif rüzgarlıydı, buraya ait hatırladığım en net şeylerden biri de rüzgardı zaten.
 
Her gün mü bu kadar büyüleyici özel olabilir!!

Kısa uykudan sonra artık otobüsün bendeki ağırlığını tamamen atttığımı hissediyor ve Cunda’nın merkezine iniyorum. Yanıma ışık almadım, bisikleti bir yere kilitleyip biraz yürüyüş yapar ve kampa dönerim diye düşünüyorum (ah Erdem, her zamanki gibi). Kıyıda, adanın kedileriyle beraber soğuk bir bira yuvarlarken günbatımını seyretmek çok keyifli. İyi ki şu anda buradayım dediğim anlardan biri daha. Acıktığımı hissediyorum, akşam yemeği saatleri yaklaşıyor ancak lokantalarda pek kimse yok. Sonraki günlerde akşam yemeğimi kendim yapacağımı düşünerek buradayken o bayıldığım deniz ürünlerinden biraz yemek istiyorum. Gözüme kestirdiğim bir yere giriyorum. Mezelere bakıyorum, ah o kadar güzel görünüyorlar ki. En sevdiğim bazı bitki ve böceklerden biraz sipariş verip yanına da ‘bir daha mı geleceğiz dünyaya’ diyerek bir de 20’lik söylüyorum. Sevdiklerim için içeceğim bu akşam. Geriye de bir şekilde dönerim artık. Güneş batıp da hava karardıktan sonra daha da rahat hissediyorum, nasılsa karanlıkta ormandan geçerek kampa döneceğim. Masayı süpürdükten sonra, yola düşüyorum. Dönüş keyifli, yoldan çıkmamaya çalışarak ilerliyorum, ay da yardımcı oluyor bana. Kamp alanına geldiğimde sahilde biraz okuma yaparak çadıra geçiyorum. Turun açılışı güzel oldu, bakalım sonrası nasıl gelecek?

Tur Verileri
Rotanın uzunluğu 53.92 km
Toplam çıkış 269 m
Toplam iniş 277 m
Yükseklik max 106
Yükseklik min 0

 Tur verilerini ve ayrıntıları aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz:
https://www.wikiloc.com/wikiloc/view.do?id=16876967
np: The Cranberries - Joe