Blog Arşivi

1 Aralık 2016 Perşembe

Güney Ege Bisiklet Turu 6. Gün (Akyaka – Köyceğiz)



Uzun ve saatlerce bisiklet sürerek geçirmiş olduğum günün sonunda dün akşam güzel bir uyku çektim. Çevrede çok fazla çadır vardı ama akşam hiç rahatsız olmadan uyuyabildim. Umarım ben de kimseyi rahatsız etmemişimdir. Beni tanıyanlar biliyorlar, uykum biraz gürültülü olduğu için kamplarda çadırımı genelde uzaklara kuruyorum Bugün rotam kısa olduğu için acele etmeden toplanacağım ve öğleden sonra Köyceğiz’e süreceğim. Sabah denize karşı bir şeyler atıştırıyorum. Sonrasında Azmak kıyısına gidip çevrede biraz bisikletle dolaşıyorum. Günlerce yüklü bir biçimde bisiklet sürdükten sonra yüksüz sürmek aşırı derecede kolay geliyor, sanki eksik bir şeyler var gibi hissediyor insan. Amacım sıcak öğle saatlerini de civarda geçirip güneş ışınlarının açısı eğildiğinde yola düşmek. Biraz etrafta dolaşıp turizmin cennet gibi yerleri nasıl nefes alınamaz hale getirdiğini bir defa daha gördükten sonra çadıra gidiyorum. Neyse ki bir çamın gölgesindeyim ve yanımdaki Sait Faik beni az önceki can sıkıntılarımdan uzaklara götürüyor. Kamp alanını başka bir köşesinde izci grupları var. Bu yaşlarda doğa sevgisi, bilgisi ve alışkanlığı kazanmaları ne kadar güzel.
Keyfine düşkün kampçılar; seviyorum sizi
Eşyalarımı toplayıp kamptan ayrılıyorum. Bahadır’ın tavsiyesiyle Köyceğiz’e D400’den değil de ara yollardan, köylerden geçerek gideceğim. Köylerin isimleri de o kadar tatlı ki; sırasıyla Yeşilova, Elmalı, Portakallık ve Karabörtlen. Oradan Ula yolundan yine meşhur D400’e çıkacağım. Oradan da Köyceğiz’e geçerken iki seçeneğim var; bunlardan biri birkaç ay önce Köyceğiz Portakal Çiçeği Festivali rotasında geçtiğim Döğüşbelen – Zaferler – Hamitköy üzerinden Köyceğiz’e ulaşmak, diğeri de anayol üzerinden direkt Köyceğiz’e geçiş. Aslında köy yollarını tercih ederim ama çok yakın zamanda o yolu kullandım ve şimdilik diğer seçenek daha cazip geliyor. Bunları düşünürken Akyaka’yı ardımda bırakıp Gökova’dan Yeşilova’ya yöneliyorum. Dün akşam ve bu sabah Akyaka’nın o sıkışık hali çok üstüme gelmişti, bu ruh halinden çıkmak güzel. Bir de ‘yavaş şehir’ diye bir pazarlama saçmalığı var, güzelim sahil kasabasını önce turistik bir ucubeye çevirip sonra da çeşitli hilelerle göz boyamaya çalışıyorlar, üzücü. Tüm bu delilikten uzaklaşmak güzel
 
Ardıma dönüp baktığımda gördüklerim
 
En sevdiğim yol tiplerinden biri
Yeşilova yolu iki tarafında zeytin ağaçlarıyla karşılıyor beni. En sevdiğim yol tiplerinden biri, hem zemin güzel hem de trafik neredeyse hiç yok. Etrafta da yine bol bol zeytin ve çam var. Ruhumu dinlendiren ve aynı zamanda feci derecede heyecanlandıran bu yollarda olmak çok güzel. İyisiyle kötüsüyle şu anda burada olmama neden olan her ne varsa hepsine teşekkür ediyorum. Bu sırada köyleri yavaş yavaş geçiyorum, birkaç kilometrede bir motor ya da traktör çıkıyor karşıma. Bu yolu iyi ki öğrenmişim, tura çıkarken hesapta olmayan ama sonradan arkadaşımın sayesinde karşıma çıkan ve bana müthiş hissettiren bir geçiş oldu burası. Ağustos ayının sonlarına geliyoruz ve narlar yavaştan kızarmaya başlamış, Mayıs’ta bu ağaçların bir çiçekleri vardı ki; benim çalışmayan burnum bile o kokulardan büyülenmeme neden olacak kadar duymuştu güzellikleri. Yeşilova, Elmalı ve Portakallık epey küçük köylerdi ama Karabörtlen, belki biraz da Köyceğiz - Ula yolu üzerinden kaldığından, büyücek bir yer haline gelmiş.



Yolları ve çevreleri gibi isimleri de çok güzel

Karabörtlen’i geçtikten birkaç kilometre sonra anayola çıkıyorum. Merhaba turistler, yine aynı yollara düştük sizinle. Güneş artık tepelerin ardına düşmeye başlıyor, bense şiirlerle şarkılarla pedal çevirmeye devam ediyorum. O sırada yan tarafta yanmış bir bölge görüyorum. Bir anda güzel/çirkin ya da iyi/kötü tüm zıtlıkların bir anda karşımıza çıkabileceği ve her yerde iç içe olduğu tekrar aklıma geliyor. Acaba neden yangın çıktı ve hangi canlıların hayatına son verdi? Doğa kendisini onarır tesellisiyle biraz kendimi rahatlatıyorum. Ani kayıplar gibi aniden karşıma çıktı o bölge. Bunları ve çok zaman olduğu gibi yine uzaktaki sevdiklerimi düşünürken Köyceğiz’e yaklaşıyorum. Döğüşbelen’den geçerken ara yol gözüme daha cazip görünüyor ama hava da kararmaya yaklaştı ve daha da geç olmadan Köyceğiz’e varmak istiyorum. Bu yola girmeyi sabahtan kafamdan silmiş olmasaydım belki 1-2 saat daha önce çıkabilirdim. Kararımı uygulamaya devam diyerek ana yoldan ayrılmıyorum. Nasılsa kalacağım yer de hazır diye düşünerek orta tempoda bisiklet sürmeye devam ediyor ve Köyceğiz’e giriş yapıyorum. Anayoldan ayrılıp ağaçların arasından bu saatte gölün kıyısına inmek çok hoş. Bu akşam, birkaç ay önce festivalde kaldığımız, belediyenin kamp alanında olmayı planlıyordum ama gelip içerinin toz duman olduğunu görüyorum. İş makineleri altüst etmiş kampı. Turda olmanın sürprizleri, nasılsa kalacak bir yer bulurum diye düşünürken gölün kıyısındaki evlerle yürüyüş yolu arasındaki alanda bulunan çimlerin üzerine çadır atmış insanlar görüyorum. İşte bu akşam uyuyacağım yer diye düşünürken orada bulunan orta yaşın biraz daha üzerindeki birisi çadırının yanından bana sesleniyor. Kamp alanı kapalı olduğu için arada kalan bölgede insanların kalmasına belediye izin vermiş. Akşam uyuyacağım yeri bulmuş oluyorum böylece. Sonra da gidip birkaç ay önce de uğradığım barda bir şeyler içmeye gidiyorum. Gittiğim yerde çok tatlı bir yavru kedi var, belki de bir saatten daha uzun bir süre onunla ilgileniyorum. Sürekli yanımda, kollarımın arasında ah güzellik. Fotoğrafını çekmediğim için buraya ekleyemeyeceğim ama o sarı güzellik aklımdan hiç çıkmayacak.
Köyceğiz'e ulaştığım sırada
Canım yemek hazırlamak istemediği için dışarıda bir şeyler atıştırıp çadır için gözüme kestirdiğim yere gidiyorum. Ufak çadırının önünde duran kişiyi görüyorum (adını yazamıyorum, kusura bakmasın ama not almamıştım ve unuttum ne yazık ki). Onun birkaç metre yakınına çadırımı kurduktan ve eşyalarımı da çadıra attıktan sonra sohbete başlıyoruz. Yaklaşık 15 yıldır yürüyerek ülkenin büyük bölümünü –kimi yerleri birden fazla defa- yapmış. Yaşı 60’ın üzerindeydi. Kitaplarının dışındaki hemen hemen her şeyi elinden çıkarmış ve soğuk zamanlarda çocuklarının evinde idare ediyor, onun dışında da yürüyor. Köyceğiz’e de yakınlardaki bir motor festivaline arkadaşının daveti üzerine gelmiş. Ne kadar kalacağını sorduğumda o rahat tavrıyla ‘birkaç gün sonra ayrılırım, herhangi bir takvimim yok’ demesi çok hoştu. Sürekli sigara sarıp içiyor ve çay demliyordu. Ben de çayından biraz içtim. O sırada yakınlara bisikletli dört genç geldi. Çadırlarını kurmalarına yardıma gittim. İzmir’den yola çıkmışlar ve Antalya’ya doğru gidiyorlarmış. Çok konuşkan tipler değillerdi, ben de pek üstlerine gitmedim. Çadırımın oraya dönüp biraz daha sohbetten sonra yürüyüşçü abi uyumak için çadırına çekildi. Ben de göl kenarında biraz hayal kurup uykuya bıraktım kendimi. Köyceğiz akşamının altında tatlı uyku beni bekliyordu.

Tur Verileri
Rotanın uzunluğu 45.45 km
Toplam çıkış 151 m
Toplam iniş 147 m
Yükseklik max 98 m
Yükseklik min 0 m

 Tur verilerini ve ayrıntılarını aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz:
http://tr.wikiloc.com/wikiloc/view.do?id=15661484
np: Scorpions - Born to Touch Your Feelings