Uzun
ve saatlerce bisiklet sürerek geçirmiş olduğum günün sonunda dün akşam güzel
bir uyku çektim. Çevrede çok fazla çadır vardı ama akşam hiç rahatsız olmadan
uyuyabildim. Umarım ben de kimseyi rahatsız etmemişimdir. Beni tanıyanlar
biliyorlar, uykum biraz gürültülü olduğu için kamplarda çadırımı genelde
uzaklara kuruyorum Bugün rotam kısa olduğu için acele etmeden toplanacağım ve
öğleden sonra Köyceğiz’e süreceğim. Sabah denize karşı bir şeyler
atıştırıyorum. Sonrasında Azmak kıyısına gidip çevrede biraz bisikletle
dolaşıyorum. Günlerce yüklü bir biçimde bisiklet sürdükten sonra yüksüz sürmek
aşırı derecede kolay geliyor, sanki eksik bir şeyler var gibi hissediyor insan.
Amacım sıcak öğle saatlerini de civarda geçirip güneş ışınlarının açısı
eğildiğinde yola düşmek. Biraz etrafta dolaşıp turizmin cennet gibi yerleri
nasıl nefes alınamaz hale getirdiğini bir defa daha gördükten sonra çadıra
gidiyorum. Neyse ki bir çamın gölgesindeyim ve yanımdaki Sait Faik beni az
önceki can sıkıntılarımdan uzaklara götürüyor. Kamp alanını başka bir köşesinde
izci grupları var. Bu yaşlarda doğa sevgisi, bilgisi ve alışkanlığı kazanmaları
ne kadar güzel.
Keyfine düşkün kampçılar; seviyorum sizi |
Eşyalarımı
toplayıp kamptan ayrılıyorum. Bahadır’ın tavsiyesiyle Köyceğiz’e D400’den değil
de ara yollardan, köylerden geçerek gideceğim. Köylerin isimleri de o kadar
tatlı ki; sırasıyla Yeşilova, Elmalı, Portakallık ve Karabörtlen. Oradan Ula
yolundan yine meşhur D400’e çıkacağım. Oradan da Köyceğiz’e geçerken iki
seçeneğim var; bunlardan biri birkaç ay önce Köyceğiz Portakal Çiçeği Festivali
rotasında geçtiğim Döğüşbelen – Zaferler – Hamitköy üzerinden Köyceğiz’e
ulaşmak, diğeri de anayol üzerinden direkt Köyceğiz’e geçiş. Aslında köy yollarını
tercih ederim ama çok yakın zamanda o yolu kullandım ve şimdilik diğer seçenek
daha cazip geliyor. Bunları düşünürken Akyaka’yı ardımda bırakıp Gökova’dan
Yeşilova’ya yöneliyorum. Dün akşam ve bu sabah Akyaka’nın o sıkışık hali çok
üstüme gelmişti, bu ruh halinden çıkmak güzel. Bir de ‘yavaş şehir’ diye bir
pazarlama saçmalığı var, güzelim sahil kasabasını önce turistik bir ucubeye
çevirip sonra da çeşitli hilelerle göz boyamaya çalışıyorlar, üzücü. Tüm bu
delilikten uzaklaşmak güzel
Yeşilova
yolu iki tarafında zeytin ağaçlarıyla karşılıyor beni. En sevdiğim yol
tiplerinden biri, hem zemin güzel hem de trafik neredeyse hiç yok. Etrafta da
yine bol bol zeytin ve çam var. Ruhumu dinlendiren ve aynı zamanda feci
derecede heyecanlandıran bu yollarda olmak çok güzel. İyisiyle kötüsüyle şu
anda burada olmama neden olan her ne varsa hepsine teşekkür ediyorum. Bu sırada
köyleri yavaş yavaş geçiyorum, birkaç kilometrede bir motor ya da traktör
çıkıyor karşıma. Bu yolu iyi ki öğrenmişim, tura çıkarken hesapta olmayan ama
sonradan arkadaşımın sayesinde karşıma çıkan ve bana müthiş hissettiren bir
geçiş oldu burası. Ağustos ayının sonlarına geliyoruz ve narlar yavaştan
kızarmaya başlamış, Mayıs’ta bu ağaçların bir çiçekleri vardı ki; benim
çalışmayan burnum bile o kokulardan büyülenmeme neden olacak kadar duymuştu
güzellikleri. Yeşilova, Elmalı ve Portakallık epey küçük köylerdi ama
Karabörtlen, belki biraz da Köyceğiz - Ula yolu üzerinden kaldığından, büyücek
bir yer haline gelmiş.
Yolları ve çevreleri gibi isimleri de çok güzel |
Karabörtlen’i
geçtikten birkaç kilometre sonra anayola çıkıyorum. Merhaba turistler, yine
aynı yollara düştük sizinle. Güneş artık tepelerin ardına düşmeye başlıyor,
bense şiirlerle şarkılarla pedal çevirmeye devam ediyorum. O sırada yan tarafta
yanmış bir bölge görüyorum. Bir anda güzel/çirkin ya da iyi/kötü tüm
zıtlıkların bir anda karşımıza çıkabileceği ve her yerde iç içe olduğu tekrar
aklıma geliyor. Acaba neden yangın çıktı ve hangi canlıların hayatına son
verdi? Doğa kendisini onarır tesellisiyle biraz kendimi rahatlatıyorum. Ani kayıplar
gibi aniden karşıma çıktı o bölge. Bunları ve çok zaman olduğu gibi yine
uzaktaki sevdiklerimi düşünürken Köyceğiz’e yaklaşıyorum. Döğüşbelen’den
geçerken ara yol gözüme daha cazip görünüyor ama hava da kararmaya yaklaştı ve
daha da geç olmadan Köyceğiz’e varmak istiyorum. Bu yola girmeyi sabahtan
kafamdan silmiş olmasaydım belki 1-2 saat daha önce çıkabilirdim. Kararımı
uygulamaya devam diyerek ana yoldan ayrılmıyorum. Nasılsa kalacağım yer de
hazır diye düşünerek orta tempoda bisiklet sürmeye devam ediyor ve Köyceğiz’e
giriş yapıyorum. Anayoldan ayrılıp ağaçların arasından bu saatte gölün kıyısına
inmek çok hoş. Bu akşam, birkaç ay önce festivalde kaldığımız, belediyenin kamp
alanında olmayı planlıyordum ama gelip içerinin toz duman olduğunu görüyorum.
İş makineleri altüst etmiş kampı. Turda olmanın sürprizleri, nasılsa kalacak
bir yer bulurum diye düşünürken gölün kıyısındaki evlerle yürüyüş yolu
arasındaki alanda bulunan çimlerin üzerine çadır atmış insanlar görüyorum. İşte
bu akşam uyuyacağım yer diye düşünürken orada bulunan orta yaşın biraz daha
üzerindeki birisi çadırının yanından bana sesleniyor. Kamp alanı kapalı olduğu
için arada kalan bölgede insanların kalmasına belediye izin vermiş. Akşam
uyuyacağım yeri bulmuş oluyorum böylece. Sonra da gidip birkaç ay önce de
uğradığım barda bir şeyler içmeye gidiyorum. Gittiğim yerde çok tatlı bir yavru
kedi var, belki de bir saatten daha uzun bir süre onunla ilgileniyorum. Sürekli
yanımda, kollarımın arasında ah güzellik. Fotoğrafını çekmediğim için buraya
ekleyemeyeceğim ama o sarı güzellik aklımdan hiç çıkmayacak.
Köyceğiz'e ulaştığım sırada |
Canım
yemek hazırlamak istemediği için dışarıda bir şeyler atıştırıp çadır için
gözüme kestirdiğim yere gidiyorum. Ufak çadırının önünde duran kişiyi görüyorum
(adını yazamıyorum, kusura bakmasın ama not almamıştım ve unuttum ne yazık ki).
Onun birkaç metre yakınına çadırımı kurduktan ve eşyalarımı da çadıra attıktan
sonra sohbete başlıyoruz. Yaklaşık 15 yıldır yürüyerek ülkenin büyük bölümünü
–kimi yerleri birden fazla defa- yapmış. Yaşı 60’ın üzerindeydi. Kitaplarının
dışındaki hemen hemen her şeyi elinden çıkarmış ve soğuk zamanlarda
çocuklarının evinde idare ediyor, onun dışında da yürüyor. Köyceğiz’e de
yakınlardaki bir motor festivaline arkadaşının daveti üzerine gelmiş. Ne kadar
kalacağını sorduğumda o rahat tavrıyla ‘birkaç gün sonra ayrılırım, herhangi
bir takvimim yok’ demesi çok hoştu. Sürekli sigara sarıp içiyor ve çay
demliyordu. Ben de çayından biraz içtim. O sırada yakınlara bisikletli dört
genç geldi. Çadırlarını kurmalarına yardıma gittim. İzmir’den yola çıkmışlar ve
Antalya’ya doğru gidiyorlarmış. Çok konuşkan tipler değillerdi, ben de pek
üstlerine gitmedim. Çadırımın oraya dönüp biraz daha sohbetten sonra yürüyüşçü
abi uyumak için çadırına çekildi. Ben de göl kenarında biraz hayal kurup uykuya
bıraktım kendimi. Köyceğiz akşamının altında tatlı uyku beni bekliyordu.
Tur Verileri
Rotanın uzunluğu 45.45 km
Toplam çıkış 151 m
Toplam iniş 147 m
Yükseklik max 98 m
Yükseklik min 0 m
Tur verilerini ve ayrıntılarını aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz:
http://tr.wikiloc.com/wikiloc/view.do?id=15661484
np: Scorpions - Born to Touch Your Feelings