Blog Arşivi

14 Ağustos 2016 Pazar

Güney Ege Bisiklet Turu 4. Gün (Mazı - Datça)




Uyanıyorum, Mazı’da bir zeytin ağacının altında geçirdim geceyi. Ağaç altında uyumak ne kadar huzurlu, yanı başında sanki babanın olması gibi bir huzur bu. Bir yandan buradan gitmek istemiyorum. Her şeyden uzakta gibi hissediyorum kendimi. Bıraksalar ya da kendimi bıraksam burada uzun, çok uzun süre geçirebilir gibi hissediyorum. Sorun ne olur, sevdiklerimi özlemek. O zaman onların yanına giderim ya da onlar yanıma gelirler. Orada da özlediğim ve sevdiğim insanlar var. Geçenlerde izlediğim ‘Human’ belgeselinde söyleşi yapılanlardan birinin söylediğini unutamıyorum; ‘without her I can live but I can not be’.

Çadırın üst katmanını kullanmadım, tepemde bir zeytin varken buna neden gerek duyayım?



Böyle bir sabahtı

Bugün uzun ve güzel bir bisiklet günü olacak. Çok heyecan duyduğum yerlerden geçerek kendimi rahat hissettiğim bir yere gideceğim. Arada da bir de feribot yolculuğu olacak. Sabah 06.00 gibi uyanıp birkaç fotoğraf çekiyorum. Ardından eşyalarımı toplayıp minik bir kahvaltı. Deniz kenarından direkt rampayla başlayıp Yukarı Mazı’ya kadar tatlı bir tırmanış bekliyor beni. Dün akşam saatlerinde denize girerken rampaya bakıp birkaç defa ‘yarın sabah seninle dost olacağız’ diye içimden geçirmiştim. Şimdi bu dostluğun temellerini atma zamanı. Güneş henüz tepelerin ardında. Etraf aydınlanmaya başlamış ancak henüz güneş görünmüyor. Bu çok iyi, tırmanırken güneşe biraz uzaktan merhaba tercih ediyorum kesinlikle, özellikle de bu mevsimde.

Ardımda kalıyor ama geride değil, içimde

Pedal çevirmeye başladığım sırada kıyıda şezlongların üzerinde umarsızca uyuyan insanları görüyorum. Ne tatlıdır, dalga seslerinin arasında, gökyüzünü yorgan yaparak yıldızların altında uyumak. Bu gece ve önümüzdeki gece kıyıda uyumayı planladığım bir yere doğru yola çıkıyorum ben de. Meşhur Mazı rampasına merhaba. Hava çok güzel, ben kendimi iyi hissediyorum, yol zaten hep güzel. Yavaş yavaş yumuşak viteste tırmanıyorum. Dün buraya gelirken birkaç defa sadece arkada yük taşımanın beni zorladığını düşünmüştüm. Sonrası için bir ön bagaj alıp eşyamın bir kısmını ön tarafta taşımanın nasıl olacağını denemek istiyorum. Sanki daha dengeli olacak gibi. Kullanıcı yorumlarına bakarsam herkes farklı bir şeyler söylüyor, çoğu zaman olduğu gibi denemek en güzeli. Sık sık durup fotoğraf çekiyorum. Bu fotoğraflar hep geride kalan Mazı sahiline ait. İyi ki buradayım dediğim anlardan birini daha yaşıyorum. Fotoğraf çekerken, hayallere dalarken, yolu izlerken ve bisikleti düşünürken rampanın sonlarına geliyorum. Köye ulaştığımda atıştırmalık bir şeyler almak için bakkalda duruyorum. Bakkalın sahibi çay demlediğini ve ikram edebileceğini söylediğinde bunu geri çevirmek istemiyorum. Orada biraz sohbet ediyoruz, ara sıra buradan bisikletliler geçtiğini söylüyor ama çok da sık değil anlaşılan. Burası köy bakkalı gibi ufak bir yer ama alkol de satıyor olması beni gülümsetiyor. Raftaki şaraplara bakıp birini alıp akşam Aktur’da iyileştirsem mi diye düşünürken belki de henüz yeni çıktığım rampanın etkisiyle ve daha epey yolum olduğunu düşünerek bundan vazgeçiyorum. Bakkalın evi de dükkanın hemen üzerinde. Balkonda uzun süre geçiriyor gibi görünüyorlar. Sanırım biraz özeniyorum öyle bir hayata, sıkıcı yanları da olurdu mutlaka ama sanki yapabilirdim gibi hissediyorum. Sadece yanımda sevdiklerim olsun yeter. Çayımı içip, biraz memleketi kurtardıktan sonra yola devam ediyorum.

Uzaktan da büyüleyici


Mumcular yolu çok tatlı. Her yer çam ve zeytin ağaçlarıyla kaplı. Trafik de neredeyse yok gibi. Yol yine ‘akıyor’. Mumcular’dan Bodrum yönüne doğru devam ediyorum. Bodrum’da kalmadan direkt Datça’ya geçmeyi düşünüyorum ancak yola çıkmadan feribot saatlerine bakmadım. Yolda internet bağlantım da olmadığı için hangi saatte ulaşırsam şansımı deneyeceğim. Aslında turu planlarken Bodrum bir ya da iki akşam kalıp yarımada turu yapma fikrim vardı ama sonra bundan vazgeçtim. Daha sonra gelip bu civarda daha uzun süre geçirmeye karar verdim. Bodrum yoluna çıktıktan sonra pis bir trafik başlıyor. Hiç şaşırtıcı değil elbette bu mevsim için. Öğle saatleri gibi oraya ulaşacağım sanırım. Yol kaymak ama yanımdan o kadar çok araç geçiyor ki sabahki huzuru mumla arıyorum. O sırada Güvercinlik’e geliyorum. Evet, Bodrum’da kalmayacağım ama rotamı buradan geçirmek çok iyi oldu. O kadar özlemiştim ki Bodrum’da olmayı. Saat 12.00 gibi Bodrum’a ulaştığımda direkt feribota gidip saatini öğreniyorum. Saat 13.00’da, bir sonraki de 17.30’da. Hava beter sıcak ve öğle saatlerini burada geçirmek yerine 13.30 için bir bilet alıp öğle yemeğimi yiyorum. Uzun zaman önce güzel döner yapan bir yer vardı, yemek için orayı tercih ediyorum. Halen güzel ya da benim için öyle, bilemiyorum.

Mazı - Mumcular arasında böyle yerlerden geçtim

 
Mazı - Mumcular yolu hep sakin ve güzeldi

Artık feribottayım, bu arada söylemeden edemeyeceğim bir şey var. Bisiklet için fazladan ücret istiyorlar. Neredeyse insanların valizleri kadar yer kaplayan bisiklet için ücret almaları anlamsız geliyor. Oradaki şikayet formunu dolduruyorum, büyük ihtimalle bir şey değişmez ama o anda elimden sadece bu geliyor. Fotoğraf çekiyorum, çevreyi izliyorum ve hayallere dalıyorum ardımda kalan Bodrum Yarımadası’nı izlerken. Yeniden Datça feribotunda olmak güzel, deli esen bu rüzgarı da çok özlemiştim. Tüm bunlar olurken biraz da kestiriyorum tekrar. Bu mini öğlen uykuları o kadar tatlı geliyor ki, her öğlen biraz biraz uyuyabilirim sanki. 2 saate yakın bir yolculuğun sonunda feribot limana yanaşıyor. Acele etmeden, burada olmanın tadına vararak iniyorum feribottan. Herkes çok hızlı hareket etmeye çalışıyor, sanki yetişmek istedikleri bir yer var. Belki de tatil için böyle koşturuyorlardır, tuhaf. Halen havanın sıcak olduğu saatler. Buralarda biraz yayılıp zaman geçirmek bir seçenek, bir diğeri Datça’nın merkezine gidip biraz orada takılmak, başka bir seçenek de direkt olarak Aktur’a pedallamak. İçimden bisiklet sürmek geldiği için Aktur’a doğru yola çıkıyorum. Şimdi olsa belki Datça’ya iner biraz orada zaman geçirirdim, çünkü diğer geri dönmeden Marmaris üzerinden Akyaka tarafına geçmeyi planlıyorum. Yine de Datça’ya daha sonra gelip bükleri ve Knidos’u bisikletle yapmayı kafam koyduğum için Datça’ya girmeden yola devam ediyorum.

Yeniden geleceğim


Yol çok tatlı, yine akıyor. Bu defa bir yanıma Ege’yi, diğer yanıma Akdeniz’i aldım ve her şeyim şu anda bisikletin üzerinde. Anın içindeyim, şimdi ve buradayım, hafif rüzgar yüzümü tatlı tatlı okşayarak geçiyor. Doğru yerde, doğru zamanda, doğru bir şey yaptığımı hissediyorum. Artık Datça arkamda kalıyor ve Aktur’a ulaşıyorum. Henüz geçen ay tanıştığım Aktur sanki yıllardır oradaymışım hissini yaşatmıştı bana. Onun için burada 2 akşam kalmayı düşünüyorum.

Aktur biraz kalabalık ama ben sahilde uyuyacağım ve akşam orada pek kimse olmayacaktır. Yine de bisikletimi ve eşyalarımı koymak için bir alan alıyorum. Uygun yer ararken yanındaki güzel çocuğuyla sonradan adının İbrahim Kasap olduğunu öğreneceğim kişi bisikletle ve turuma ilgili bir şeyler soruyor. Kendisi de yakın zamanda Fethiye – Antalya arasını bisikletle yapmış. Onların karşısında bir yere yerleşiyorum. O akşam ve diğer gün İbrahim, eşi ve yanındaki akrabasıyla (şu anda adını unuttum, kusura bakmasın) güzel minik sohbetlerimiz olacak. Akşamüstü denize girip, biraz bir şeyler içerek sahilde uyuyacak uygun bir yere geçiyorum. Sonra da kendimi tatlı Datça akşamına bırakıyorum. Burada olmak güzel, burada olmak gerçekten çok güzel. Sonrası, hayaller ve uyku..

Tur Verileri
Rotanın uzunluğu 78.41 km
Toplam çıkış 880 m
Toplam iniş 639 m
Yükseklik max 701 m
Yükseklik min 0 m






Tur verilerini ve ayrıntılarını aşağıdaki linklerden inceleyebilirsiniz:
http://tr.wikiloc.com/wikiloc/view.do?id=14339166
http://tr.wikiloc.com/wikiloc/view.do?id=14352271

np: Yes - Heart of the Sunrise

1 Ağustos 2016 Pazartesi

Güney Ege Bisiklet Turu 3. gün (Ören - Mazı)



Dün gece ilk defa tek başıma kamping ya da tesis olmayan bir yerde çadırda kaldım. Ören’de yapımı devam etmekte olan limanın hemen arka tarafında, boş bir alanda uyudum. Bisikletimi de hemen arkamdaki zeytin ağacına kilitledim. Rahat ve güzel uyuduğum bir akşamdı. Sanırım yorgunluğun, akşam içilen 2-3 biranın ve o bal gibi lokmaların da uyumamda biraz etkisi oldu. En başta tek başıma kaldım demiştim ama gece boyunca çadırda davetsiz bir misafirim olduğunu da söylemem gerekiyor aslında. Sabah eşyalarımı toplarken çadırın çantasının içinden bir tane kurbağa çıktı. Akşam çadırı kurarken içine girmiş olmalı çünkü o çantanın içine kullanmadığım kazıkları ve pollerin kılıfını koyup, kaybolmasın diye fermuarını da kapatarak tutuyorum. Gece boyunca en ufak bir ses de çıkarmadı yavrucan. Sabah eşyaları toplarken de gitmek bilmedi, çadırın çantasını açtım, oradan heybelerin altına, heybelere eşya koymaya başladım oradan da çadırın altına giderek adeta oyun oynuyor gibiydi. Sonra vedalaşmadan kaybolup gitti.






Bugünkü rotam kısa olacağı için saat kurmadım ve kendi kendime 7.30’larda uyandım. Ara yollardan, Çökertme üzerinden Mazı’ya gitmeyi planlıyorum. Eşyalarımı topladıktan sonra deniz kıyısında aheste bir biçimde kahvaltı ediyorum. Resmen aylaklık yapıyorum şu anda, ne kadar güzel. İçimden ‘bugünler hiç bitmese, bugünler sonsuz dek sürse’ diyorum. Saat 10 civarı yola çıkıyorum. Hızlı bir sürüş olmayacak, zeytin ve çam ağaçlarının içinden geçecek bir rotayı süreceğim bugün. Deniz de bana eşlik edecek bir süre. Hareket etmek için pek de uygun bir zaman olmadığını yaklaşık bir saat sonra anlayacağım. Yazlıklarla denizin arasında kalan yoldan ağır ağır ilerleyerek Türkevleri tarafına yöneliyorum. Önce santralin yakınında geçiyorum, sonra da deniz kıyısından Mazı’ya doğru devam ediyorum. Biraz ilerledikten sonra rampalar hafiften başlıyor. Bu arada, iyice öğle saatleri yaklaşıyor. İşte bunlar hep deneyimsizlikten diye içimden geçiriyorum. Tura çıkmadan önce haritadan çalışırken Gökbel üzerinden değil Çökertme üzerinden, kıyıdan geçen bir ara yol görmüştüm ve oradan gitmeyi düşünüyordum. O yoldan giderim diye düşünürken yolda su almak için durduğum marketin yanındaki dalış malzemeleri satan yerin sahibi o yoldan gitmemin imkansız olduğunu söylüyor. Şimdiki aklım olsa kesin planladığım yoldan giderdim (ki geçen ay yaptığım Altınova – Bozcaada turumda benzer bir uyarıyı dikkate almayıp bugüne kadar beni en çok heyecanlandıran yollardan birine girmiştim) ama nedense o sırada onu dinleyip Gökbel’e tırmanmaya karar veriyorum. Daha sonra, belirsiz bir zamanda ama kesinlikle bu yoldan bisikletle geçeceğim.

Az önce deneyimsizlikten söz etmiştim. Sanırım saat 11.30 civarlarında döne döne çıkan ve sonu belli olmayan bir tırmanışa başlıyorum. Denizden ayrılıp beni içeriye yönelten, önce Gökbel’e, oradan da Eski Mazı’ya çıkartacak olan yol bu. Yolda bir yerde 8-10 tane at görüyorum. Ağaçların altında öylece takılıyorlar. Benden de kaçmadılar yanlarından geçerken. Havanın sıcaklığı, yükler ve eğim epey zorlamaya başlıyor. O sırada Gökbel’in girişinde gözleme yapan bir teyze görüp hemen oraya sığınıyorum. 3-4 bardak ayran ve bir şişe büyük suyu sanırım yarım saatten kısa bir sürede tüketiyorum. Teyzenin çok güzel bir torunu var, ortaokula gidiyormuş. Bisikletle ilgili sorular soruyor bana. Tek başıma sıkılıp sıkılmadığımı merak ediyor. Sıkılmıyorum, en azından şu ana kadar. Sıkılsam bile etrafta bunu giderecek pek çok şey olduğunu söylüyorum ona. Belki kendisinin de büyüdüğünde bisikletle tur yapabileceğini söylüyor. Bisiklet turu olmasa da hayal kurup o hayallerini gerçekleştirmek için bir şeyler yapar umarım. Sonra bana incir ikram ediyorlar. Ağustos sonu olduğu için artık incirler bal gibi olmaya başlamış. Soğuk soğuk o kadar güzel gidiyor ki. Su için para almak istemiyorlar ama ayran için biraz ısrar ederek ücretini ödüyorum. Evlerine konuk olsaydım elbette ama satış yapmaya çalıştıkları bir yerde hiç ücret ödememek hoşuma gitmezdi.

Artık Eski Mazı’ya epey yakınım. Biraz daha iniş ve çıkıştan sonra günün en yüksek noktasına ulaşıyorum. Günün en sıcak saatleri ve ben günün en zorlu tırmanışlarını yaptım. Mesafenin kısalığı böyle bir gün için avantaj oluyor. Birkaç fotoğraf çektikten aşağıya inmeye başlıyorum. Biraz aşağıda yol ikiye ayrılıyor. Hatırladığım kadarıyla iki ayrı koy var. Daha önce görmemiş olduğum koya yöneliyorum. Biraz daha indikten sonra bugünkü bisiklet sürüşüm sona eriyor. Koyda dört ya da beş tane aile işletmesi olduğunu düşündüğüm minik pansiyon var. En sondakine gidip otoparkında kalmak için izin istiyorum. Tesislerin hemen önünde yer aldığı için sahilde uyumama izin vermeyeceklerini düşünüyorum. Akşam yemeğini de orada yiyeceğim diye anlaşarak çadırımı bile kurmadan matın üzerinde, geniş bir zeytinin altında öğle uykusu çekiyorum. Bu öğlen uykuları sanırım turda alışkanlık haline gelecek. Sabah erken uyanıp yol yapma, öğleyin uyuma ve gidilecekse öğleden sonra ya da akşama doğru biraz daha yol yapıp gece erken uyuma düzeni hoşuma gidecek gibi görünüyor. Böyle uzun bir süre gidebilirim sanki, böyle hissediyorum yani.
Akşama doğru hava serinlediği sıralarda biraz yürüyüş yapıyorum. Hemen yanda, kayaların üzerinden geçilerek gidilebilen bomboş bir koy var. Burada uyumak harika olurdu. Denizin hemen birkaç metre arkasında zeytin ağaçlarının boy verdiği, kendi yalnızlığını yaşayan bir yer burası. Çok güzel, buraya daha sonra kesinlikle gelinmeli diye kafama yazarak geri dönüyorum ve biraz denize bırakıyorum kendimi. Deniz sanki yaraları iyi eder gibi. İyi ki buradayım dediğim anlardan biri daha.



Akşam yemeğinde gelen yemeğin ve atıştırmalıkların porsiyonları o kadar büyük ki, bitirmekte zorlanıyorum. Biraz bir şeyler okuyup, uykuya düşüyorum. Mazı’dan yarın ayrılacağım ama buraya daha sonra 3-4 günlüğüne ‘tamamen kendimi dinlemek’ için ya da daha güzeli sevdiğim kişilerle gelmeyi çok istiyorum. Aslında yaşayabileceğimiz ve kesinlikle daha iyi hissedebileceğimiz yerlere tatil diye birkaç günlüğüne geliyoruz. Tuhaf insanlarız.




Tur verileri
Rotanın uzunluğu 32.74 km
Toplam çıkış 494 m
Toplam iniş 492 m
Yükseklik max 409 m
Yükseklik min 0 m


Tur verilerini ve ayrıntılarını aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz:

np: The Cranberries - Electric Blue